Dr. Muhittin T. Özsağlam
"21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü ve Kıbrıs'a Yansıması...", Nart Dergisi, Sayı 73, 2010, ss. 7-8.
21 Mayıs 1864 artık sadece Çerkes halkı tarafından değil belli başlı ülkeler, uluslararası örgütler ve sivil toplum örgütleri tarafından da Büyük Çerkes Sürgünü’nün resmen başladığı tarih olarak kabul edilmektedir.
21 Mayıs 1864 artık sadece Çerkes halkı tarafından değil belli başlı ülkeler, uluslararası örgütler ve sivil toplum örgütleri tarafından da Büyük Çerkes Sürgünü’nün resmen başladığı tarih olarak kabul edilmektedir.
19. yüzyılda Britanya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya İmparatorluğu (Rus Çarlığı) arasındaki rekabet, diğer bir deyişle "Büyük Oyun"... Rusya İmparatorluğu, Avrasya Havzası'na hakim olmak için kendisine direnç gösteren Kafkasların otoktan halkı Çerkesleri uzun bir mücadele sonucu ana yurtlarından sürmüştür... Özellikle kıyı boylarına yakın olan veya Krasnaya Polyana (Kızıl Yayla) civarındaki tüm Çerkes kabileleri acımasız bir şekilde ana yurtlarından sürülmüşlerdir (Rusya'nın "Jeo-politik kaygısı")... Sürülen Çerkeslerin büyük çoğunluğunun durağı ise Osmanlı İmparatorluğu toprakları olmuştur. Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul nedenleri, İngilizlerin bu sürgündeki rolü ve negatif etkisi gibi konulara sanırım başka bir yazıda değinebiliriz...
Dramatik bir şekilde gerçekleşen sürgün neticesinde Çerkesler, Osmanlı'nın Balkan topraklarından tutun da, Adapazarı, Balıkesir, Düzce, Kayseri, Kars, Antalya, Kıbrıs, Suriye, İsrail ve Ürdün'e kadar birçok yere Osmanlı yönetimi tarafından iskan edilmişlerdir.
Çerkesler'in Kıbrıs'a iskanları da diğer bölgelerde olduğu gibi yine dramatik bir şekilde gerçekleşmiştir... Kıbrıs'a gelen Çerkesler Kafkaslardan önce Samsun'a, Samsun'dan ise İstanbul'a gelmişlerdi... İstanbul'dan Kıbrıs'a ise Osmanlı bandıralı "Revan-i Ticaret", "Hıfz-ı Rahman" ve Eflak bandıralı Aufdromachi gemisiyle 2346 Çerkes, sürgün yoluna devam etmişlerdi (Musa Şaşmaz 1998: 354)... Çerkesler yolda birçok hastalık ve bilinmeyen nedenlerle çıkan karmaşadan dolayı ölmüşlerdi. Yıllar öncesinde rahmetli dedemden ve büyük amcamdan dinlediklerim, şu anda yapılan akademik çalışmaları doğrular nitelikteydi... Dedemin ve büyük amcamın anneleri (Afet nene) dayılarının rahatsızlanarak hayatını kaybettiğini ve bunun sonucunda da denize atıldığını anlatmış kendilerine... Bu rahatsızlık büyük ihtimalle ya sıtma ya da tifüstü... Evet, Kıbrıs'a yolculuk sırasındaki kayıplar çok büyüktü ve 2346 Çerkes'ten sadece 1351 tanesi Kıbrıs'a varabilmişti...
Musa Şaşmaz'ın yaptığı arşiv çalışmalarından da anlaşılacağı üzere, Samsun'da yola çıkan Çerkesler 2718 kişiydi, 202 tanesi Samsun-İstanbul arasında hayatını kaybederken, diğerleri ise ya İstanbul'da ya da İstanbul-Kıbrıs arasındaki yolculuk sırasında hayatlarını kaybetmişlerdi (Şaşmaz 1998: 355)... Larnaka sahiline 43, Limasol sahiline ise 100 tane yanmış halde Çerkes'in cesedi vurmuştu (Şaşmaz 1998:354)... Böylesi bir durumun gemide çıkan yangından dolayı olduğunu söyleyebiliriz... Fakat bununla birlikte, dönemin Larnaka'daki Fransız Konsolosu'nun raporlarında ise, bazı Çerkeslerin başlarının kesik veya vücutlarının derin yaralar almış şekilde oldukları da belirtilmektedir...
Larnaka'daki Britanya Konsolosu Lang ise, özellikle gemilerdeki aşırı kalabalığın ve uzun yolculuğun sonucunda sağlık problemlerinin ortaya çıktığını belirtirken, neredeyse ayakta dahi duracak bir yerin olmadığının altını çiziyordu (Lang'ın 17 Ekim 1864 tarihli mektubu (raporu), aktaran Şaşmaz 1998: 356)...
Sonuçta hayatta kalan Çerkesler, Kıbrıs adasına çıkmayı başarmışlar ama hayat adına yeni bir bilinmezliğe doğru yol almaya başlamışlardı... Çerkes ailelerin ve bununla birlikte yetim kalan Çerkes çocuklarının yerleştirilmeleri söz konusuydu... Bir kısım Çerkes, Limasol'a yakın olan Çerkes çiftliğine yerleştirildi (Büyük ihtimalle vakıf malı olan bu Çerkes çiftliği daha sonra Lanidis ailesi tarafından satın alındı). Bu çiftlikle ilgili en detaylı bilgileri bugüne kadar sanırımMahmut Çerkes'den aldığımı söyleyebilirim... Rus televizyonuna konuyla ilgili birlikte bir röportaj gerçekleştirdiğimiz Mahmut Çerkes, 1864 yılında Kıbrıs'a gelenlerin torunları arasında Çerkesçe bazı kelimeleri bilen ve hayatta kalan tek kişi... Çerkes yetimler, Müslümanlar (Kıbrıslı Türkler) tarafından evlat edinirlerken, Kıbrıslı Hristiyanların (Rumların) buna tepki gösterdiklerini ve neden kendilerine de böyle bir yardım şansının tanınmadığına dair şikayetleri mevcuttu (Rosser 2007:37)... (Bazı kaynaklarda ise, Kıbrıslı Hristiyanların (Rumların) o dönemde adaya gelen ve büyük çoğunluğu Müslüman olan Çerkeslere karşı negatif bir yaklaşımlarının da olduğu belirtilmektedir)... Yetimlerin evlatlık verilmesi, bir kısım Çerkes ailelerinin Çerkes çiftliğine yerleştirilmesinin dışında kalan Çerkes aileler ise, Larnaka ve civarındaki köylere dağılmışlardı... Büyük ihtimalle Osmanlı topraklarının diğer bölgelerinde olduğu gibi, bir Çerkes ailesinin rehabitilasyonu, ekonomik açıdan zor durumda olan 4 Müslüman köylü ailesi arasında paylaşılmıştı... Böylesi bir durumda Müslüman (Kıbrıslı Türk) ailelerinin ekonomik açıdan durumlarını daha da zorlaştırmıştı (Rosser 2007:37)...
Daha önce Çerkeslerle ilgili yazdığım makalelerden sonra bazı eleştiriler aldım. Bu eleştiriler yapıcı bağlamdaydı. Bana gelen soruların ve eleştirilerin başında, şu vardı; Kıbrıs'a yerleşen Çerkeslere ne oldu?
Kıbrıs'a gelen Çerekesler hala burada, yani onların torunları... Fakat tüm dünyada diasporaların yaşadığı "asimilasyon" sürecini doğal olarak Kıbrıs'taki Çerkeslerin torunları da yaşamışlardır... Bugün dil bir tarafa, Çerkes kültürünü ve Kafkasya coğrafyasına ilişkin bilgiyi ve gelinen aşmayı yeni kuşaklar maalesef bilmemektedirler... Son dönemde Kafkaslardaki gelişmeler ve Abhazya'nın bağımsızlığının tanınması, en azından Kıbrıs'ta Kafkasya'ya ve Çerkes tarihine olan ilgiyi artırmış gibi gözükmektedir... Kıbrıs'taki Çerkeslere ilişkin bir "Portre" projesi ve geçmişten günümüze kadar gelen anlatımların paylaşılacağı bir nevi sözlü tarih etkinliğini, Amber Onar ile birlikte planlıyoruz, umarım böylesi bir çalışmayı yapmayı başarırız...
Bugün hükümet kabinemizde, parlamentomuzda, iş alanında, akademide ve sanatta adını duyurmuş birçok Çerkes kökenli insanımız vardır... Bu kişilerin kimler olduklarını da başka bir yazıya ya da bizim portre çalışmamıza bırakalım diyorum...
Dünya'da tüm halklar acı çekmiştir... Fakat yurdundan sürülenlerin acıları, acıların en ağırıdır sanırım... Çerkesler de yurtlarından sürülmüş bir şekilde Türkiye, Ürdün, ABD, Kanada, Almanya, Polonya, Romanya, Bosna Hersek, Kosova, Suriye, İsrail vb. coğrafyalarda hayata tutunmaya çalışmaktadırlar.
Yararlanılan kaynaklar
Musa Şaşmaz, "Immigration and Settlemen of Circassian in the Ottoman Empire on British Documents 1857-1864", Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarih Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 9, 1998.
Sarah A.S. Isla Rosser, The First 'Circassian Exodus' to the Ottoman Empire (1858-1867), and the Ottoman Respnse, Based on the Accounts of Contemporary Britsih Observers, M.A thesis, SOAS, University of London, 2007.